Aşkın Sonu yayımlandığı 1951 yılından beri farklı kuşaklardan okurların hayranlığını kazanmıştır. O dönemde Graham Greene’in II. Dünya Savaşı hatıraları hâlâ canlıdır. Savaş zamanı Londra’sının atmosferine yerleştirdiği bu tutkulu yasak aşk hikâyesinde, sevgi, nefret, sadakat ve insan hayatında “kutsallığın” yeri gibi temaların peşine düşer. Roman, Greene’in genç yaşta kendi iradesiyle seçtiği Katolikliğin içinde barındırdığı çelişkilerin sancılı ve sarsıcı bir sorgulamasını da içerir. Yaratıcısı gibi romancı olan Maurice Bendrix ile evli sevgilisi Sarah Miles arasındaki ilişki, 1944 yılında bir hava saldırısının ardından, Sarah’nın ani bir kararıyla sona ermiştir. Bendrix iki yıl sonra beklenmedik bir karşılaşmayla aşkının yeniden alevlenmesiyle, Sarah’yı takip ettirmek üzere bir dedektif tutar. Greene, “başı ya da sonu olmayan bu hikâyede” bilinç akışı ve geleneksel anlatım tekniklerini sık sık geriye dönüşlerle harmanlayarak adeta başımızı döndürür. Roman, Greene’in gerçek hayatında ilişki yaşadığı Catherine Walston’a adanmıştır. İki kez beyazperdeye uyarlanan Aşkın Sonu’nun 1999’da İrlandalı yönetmen Neil Jordan tarafından gerçekleştirilen ikinci uyarlaması unutulmaz filmler arasında yerini almıştır.GRAHAM GREENE (1904-1991): Hertfordshire, Berkhamsted’de dünyaya gelen İngiliz yazar ve gazeteci, romanlarında modern dünyadaki siyasal olaylar çerçevesinde ahlaki belirsizlikler üzerinde durdu. Oxford, Balliol College’da öğrenim gördükten sonra 1926 yılında Anglikan Kilisesi’nden ayrılarak Katolikliği benimsedi. Yayımlanan ilk yapıtı Babbling April (1925; Mırıldanan Nisan) adlı şiir kitabıydı. 1927 yılında The Times gazetesinde çalışmaya başladı.Daha sonra The Spectator dergisine sinema eleştirmenliği yaptı ve edebiyat sayfasını yönetti. En başarılı yapıtlarından biri olarak kabul edilen ve 1948’de sinemaya uyarlanan Brighton Rock (1938; Brighton Kayası), önceki gerilim romanlarıyla benzerlikler taşımakla birlikte, romanın başkişilerinin ahlaki davranışları daha derin bir bakışla ele alınmıştı. 1938’de dinsel baskı ve zulmün yaşandığı Meksika’yı ziyaret etti. Bu yolculuğun ardından en iyi romanı sayılan The Power and Glory’yi (1940; Güç ve Şan) yazdı.