Seksenlerden kalma oturma takımı salonun bej duvarlarını hüzünlendiriyor, fiskos masasının üzerindeki sigara paketleri ve kristal kâsenin içindeki şekerler, bakanı zamanda seyahate davet ediyordu… “Benim baktığım yerden hiç bakmamışlardır salona” dedi belli belirsiz. “Benim gördüğüm gibi görmemişlerdir hiç.” Bir süre olduğu yerde kaldı ve öylece salonu izledi.Camlı vitrinin karşısına geçip elleri belinde içerideki biblolara, kahve fincanlarına, üzeri desenli tabaklara baktı. Kapakları açıp alt raflardaki minik geyik biblosunu cebine attı. İçtiği kahve fincanını dolaptakilerden biriyle değiştirip aldığını ceketinin sağ cebine yerleştirdi. Acele etmeden, sakince kapakları kapatıp askılığa yöneldi ve şeffaf şemsiyeyi kemerine takıp aynadaki aksine gülümsedi. “Bunlar da yaşadıklarını sanıyorlar” dedi. Odalar, apartman boşluğu, asansör, otopark, kazan dairesi… Apartmanın her köşesini sinsice mesken tutan tekinsiz öyküler... Göktuğ Canbaba’dan mekânların ve zihinlerin çatlaklarında tuhaf ve keyifli bir yolculuk…