Esila, kirpik uçlarından dudaklarındaki tebessüme kadar acıdan yoğrulmuş bir kızdı. Bedenine atılan darbeler ruhunda çok büyük yaralar açmıştı. Sömürülecek tek bir yeri bile kalmadığı halde bu eziyeti çekmek zorundaydı. Ta ki Asrın’a kadar. Asrın, genç kızın sıkışıp kaldığı bu kapanda çaresizce attığı sessiz çığlıklarını işitmişti. Fakat bir sorun vardı. Genç adam yaralı bir aslan gibiydi; sert, hırçın ve etrafı duvarlarla kaplı. Esila, onunla tanıştığında ruhuna daha fazla acı bulaştıracaktı belki de ama tek bir an bile pişman olmayacaktı. Çünkü geçmişin, sırtlarında açtığı yaraları koparıp atmak o kadar kolay olmasa da ikisi de yalnızca birbirleri sayesinde iyileşebileceklerini fark ettiklerinde, bolca acı vaat eden hastalıklı bir ilişkinin temelleri çoktan atılmıştı. Bitti sandıkları yerden başlayan, başladığında çoğalan, çoğaldıkça şiddetlenen bu yangın onların hem kurtuluşları hem de bitişleri olacaktı. “Kurtarılmaya ihtiyacımız var. Asrın, bizi kurtar!Beni ve çocukluğumu kurtar!”