Meltem Arıkan'ın bu üçüncü romanını okumak, daha önce Ve… Veya… Belki…'yi ve Evet… Ama... Sanki…'yi okumuş olanlar için, taze bir damardan usul usul akan özgün bir yazarlık macerasının izini sürmek anlamını taşıyacak. Bir iç bütünlüğü olan bu maceraya üçüncü kitapta katılanlar ise, artık sesini bulmuş ve olanca cesaretiyle kadının dünyasına -ama bir o kadar da erkeğin o dünyayı algılayışına- yüksek vatlı bir projektörden yansıttığı ışıkla yaman bir sorgulamaya girişmiş değişik bir yazarla karşılaşacaklar.Bu yeni ışık, kuytuda kalmış noktaları aydınlatıp çok tanıdık çizgileri gölgeleyerek oluşturduğu farklı resimle, okurun gözünü değil zihnini kamaştırmak istercesine direniyor. Meltem Arıkan'ın, insan bilimlerinin kurcalama alanlarına, edebiyatın araçlarını kullanarak sokulmak istediğini; o kadarla da kalmayıp geliştirmiş olduğu bir kuramı, yaşamın laboratuvarı yerine kurmacanın laboratuvarında sınadığını, okura da sınattığını söylemek yanlış olmayacak.Kadın cinselliğini, alışılmış kalıp ve perspektiflerin dışında romanlaştıran yazar, teorik ve düşünsel bir içeriği, bir edebiyat metni olarak sunmanın tuzaklarından haberli. Kurgusuyla, yaşarlık kazandırdığı karakterleriyle edebiyattın gereklerini gözetiyor; bir yandan da "tezi"ni, dengeleri bozmadan edebiyatına taşıtıyor.Meltem Arıkan'ın romanlarına, biçem açısından değil ama içerik açısından -daha doğrusu içeriği yazınsallaştırma açısından- deneysel romanlar olarak bakılabilir. Bu deneylere katılmak ve üzerlerinde tartışmak, meraklı ve sorgulayıcı bir okur için pek çok bakımdan ilginç olacaktır diye düşünüyorum.